Türkiye'de son 24 saatte uygulanan birinci ve ikinci doz koronavirüs aşısı miktarı 28 milyon 686 bin 47'ye ulaştı. Geride kalan son 24 saatte 220 bin 162 Kovid-19 testi yapıldı, 7 bin 773 kişinin testi pozitif çıktı, 164 kişi hayatını kaybetti. Ağır hasta sayısı 1454 oldu, 12 bin 284 kişinin Kovid-19 tedavisinin veya karantinasının sona ermesiyle iyileşen sayısı 5 milyon 83 bin 99'a yükseldi. Öte yandan normalleşme adımları için pazartesi günü yapılacak Kabine Toplantısı bekleniyor. Türkiye'nin gözü kulağı alınacak yeni saat kararında. İşte koronavirüs salgınıyla ilgili son gelişmenin tüm detayları...

Lokanta, kafe ve restoranlar 1 Haziran itibarıyla açılmayı umuyor. Beklentileri ise saat 24.00'e kadar hizmet vermek. Sektör temsilcileri dikkat çeken bir çağrıda bulunurken, okullar ve yüz yüze eğitimin ne zaman başlaması gerektiği ile ilgili flaş açıklamalar da peş peşe geldi.

Türkiye 1 Haziran’da alınacak kararlara kilitlendi. Koronavirüse karşı yürütülen mücadelede vaka sayılarında önemli düşüş sağlarken, tam kapanma sürecinin ardından kontrollü normalleşme sürecine girilmişti. 1 Haziran’dan itibaren ise birçok alanda kısıtlamaların kaldırılacağı ifade ediliyor.


Bu noktada en büyük beklenti ise yeme-içme sektöründe oluştu. Yaklaşık 15 aydır devam eden koronavirüs salgınından en çok etkilenen sektörlerin başında turizmle birlikte yeme-içme sektörü geliyor. Salgına karşı alınan önlemler nedeniyle son 15 aylık sürecin 10 ayında kapalı kalan restoran ve kafeler 1 Haziran’da açılmayı umuyor.

Hürriyet gazetesinden Burak Coşan'ın haberine göre, yaşadıkları süreç nedeniyle hem ekonomik hem de psikolojik açıdan kötü durumda olduklarını ifade eden Turizm Restaurant Yatırımcıları ve İşletmecileri Derneği (TURYİD) Başkanı Kaya Demirer, “Verilecek en ufak bir yanlış karar sorunları kat kat arttıracak.


Bu yüzden yeme-içme sektörü olarak mantıklı kararları bekliyoruz. Yeme içme sektöründe bulunan 2.5 milyon kişi verilecek karara kilitlendi. Beklentimiz açık alanlarda saat 24.00 kadar faaliyet yürütmek. Bunun haziran ayı için uygun olduğunu düşünüyoruz.

Haziran ayında aşılanmanın hızlanmasının ardından da temmuz ayı ile birlikte ruhsatlarda bize verilen saatlere kadar çalışmak istiyoruz. Restoranların kapalı alanları için de temmuz ayını bekleyebiliriz” diye konuştu.


Uzmanların açık alanlarda salgın riskinin çok çok düşük olduğunu söylediğini belirten Demirer, “Eğer açık alanlarda saat 21.00’e kadar açık kalınma kararı çıkarsa bu bizi yıkar. Eğer bilim kurulu, alkol kullanımından sonra sosyal mesafe kurallarının kaybolacağını düşünüyorsa, bu da doğru olmaz.

Çünkü insanlar artık sosyalleşmek için can atıyor. Eğer restoranların açık alanlarında buna izin verilmezse, insanlar evlerinde sosyalleşmeye başlayacak. Kapalı alanlarda toplanılacağı için bu daha büyük bir risk teşkil edecek” ifadelerini kullandı.


Açık alanı olmayan restoranlar için de kaldırımları ve dış mekanları kullanma izni verilmesi gerektiğine dikkat çeken Kaya Demirer, “Belediyeler en az bir ay için bu işletmelere izin vermeli. Çünkü aylardır kapalı olan işletmelerin desteğe ihtiyacı var.

Bu bir aylık süreçte kaldırımlara masa konulması bu işletmeleri rahatlatacaktır. Vatandaşlarımız da bu bir ay için biraz dişini sıkmalı, kaldırımlara veya yol kenarlarına konan masalara çok fazla itiraz etmemeli. Çünkü artık restoranların ve kafelerin dayanacak gücü kalmadı. Vatandaşlarımızdan bunu rica ediyoruz” dedi.


Kısıtlama olmaksızın 1 Haziran itibariyle çalışmayı beklediklerini dile getiren Tüm Restoranlar ve Turizmciler Derneği (TÜRES) Genel Başkanı Ramazan Bingöl ise “Artık kısıtlamalar sona ermeli. Haziran ayı için açık alanlarda tam kapasite, kapalı alanlarda da yüzde 50 kapasite ile saat 24.00’e kadar çalışmak istiyoruz.

Salgın öncesine bir an önce dönmeliyiz. Temmuzla birlikte de ruhsat saatlerinde yazan saatlerde çalışabiliriz. Açık alanları olmayan işletmeler için de bir izin verilmeli. Bunların dışında düğün ve nişanların da başlaması gerektiğini düşünüyoruz.


Açılışla birlikte Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı kebap yemeye bekliyoruz. Bu da vatandaşımıza güven vermek anlamında güzel bir mesaj olacaktır” diye konuştu. Dünyanın artık açılmaya başladığını dile getiren Sunset Yönetim Kurulu Başkanı Barış Tansever de şunları söyledi:

“Birçok ülke restoran ve kafelerin açılmasına izin verdi. Havaların ısınmasıyla birlikte özellikle açık alanlarda faaliyetler başladı. Biz de 1 Haziran itibarıyla açılmayı bekliyoruz. Saat 24.00’e kadar işletmelere izin verilmesini istiyoruz.


‘Saat 21.00’e kadar açık kalabilirsiniz’ denilirse hiç açılmayalım daha iyi. Çünkü bu 15 aylık salgın sürecinin 10 ayında kapalı kalan işletmelerin dayanacak gücü kalmadı. Saat 21.00 kadar çalışma kararı çıkarsa ekonomik anlamda çok zor durumda kalacağız” ifadelerini kullandı.

Öte yandan Türkiye’de uzaktan eğitim sürerken tüm gözler 1 Haziran’dan sonra yüz yüze eğitim ile ilgili alınacak kararlara çevrildi. Türkiye Eğitim Derneği, haziranda okulların kapatılarak ağustosta tamamen açılmasını önerdi.



Prof. Necmi İlhan da riskli olmayan illerde eğitimin yüz yüze bir süre daha sürebileceğini belirtti. Türk Tabipler Birliği ise ilkokulların vaka sayısına bakılmaksızın önlemlerle açılmasını istedi.

Mine Özdemir Güneli'nin haberine göre, Kovid-19 salgınıyla mücadele çerçevesinde “kademeli normalleşme” döneminin yaşandığı Türkiye’de ilkokul, ortaokul ve lise öğrencileri 8. ve 12. sınıflar hariç uzaktan eğitim devam ediyor.


1 Haziran’dan itibaren de yeni normalleşme döneminin başlaması planlanıyor. Milli Eğitim Bakanlığı ise 1 Haziran’dan sonra yüz yüze eğitim için çalışmalarını sürdürüyor. Bu süreçte hem eğitim kurumları hem sağlık otoriteleri yaptıkları açıklamalarda yüz yüze eğitimin başlamasından yana olduklarını belirtiyor.

Türk Eğitim Derneği’nin (TED) düşünce kuruluşu TEDMEM, “Türkiye’nin Telafi Eğitimi Yol Haritası” başlıklı bir rapor yayınladı. Raporla ilgili değerlendirme yapan Türk Eğitim Derneği Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu, uzaktan eğitim sürecinde öğrencilere istense de eşit koşullarda erişim hakkı verilemediğini belirtti.



Selçuk Pehlivanoğlu, “Öğretmenler, öğrenciler, veliler, uzaktan öğretim sürecinde çok yoruldular. Artık devam etme motivasyonlarını kaybettiler. Öğrencilerin eğitim öğretim süreci onarılması bu şekilde zor ve hasar almış bir noktaya geldi.

Sınavı da kaldırdıktan sonra öğrencilerin okulla olan son bağı da koptu” dedi. TED olarak önerilerinin okulların haziran başında tamamen kapanması, ağustos başında ise tamamen açılması olduğunu paylaşan Pehlivanoğlu, şunları söyledi:



“Temmuzun başına kadar okulları açıyormuş gibi yaparsak kayıplara kayıp ekleyeceğiz ve çocuklarımızın, öğretmenlerimizin ve velilerimizin kopmuş oldukları süreçten geri dönüşlerini daha da imkânsız hale getireceğiz. Bu süreçte bir kademeyi yarım gün okula getirmenin hiçbir faydası kalmamıştır.

Olması gereken şey artık tam açılma yapılmasıdır. Türkiye’deki tüm sınıflar şu anda bir birleştirilmiş sınıftır. Telafi sürecimizi kesinlikle birleştirilmiş sınıflar mantığı üzerinden götürmemiz ve öğretmenlerimizin yetkinliğini de eğitim sürecinde buna odaklanmamız gerekiyor.


Peki, 1.5 yıllık kayıpla yeni yıldaki yılı nasıl birleştireceğiz? Bunun için yeni müfredat yazmak gerekir.” Mart 2020’den itibaren yaşanan salgın nedeniyle eğitim öğretim süreçlerinin kesintiye uğramasıyla oluşan akademik, sosyal ve duygusal kayıpları telafi etmeye yönelik ihtiyacın bütünsel çerçevede ele alındığı raporda öne çıkan tespitler şöyle:

16 Mart 2020’den 2 Mart 2021’e kadar, tatiller hariç geçen 175 okul gününde, okulların en fazla açık olduğu sınıf düzeyi olan 1. sınıfta bile öğrenciler, 15 okul günü yüz yüze eğitim aldı. 6, 7, 10 ve 11. sınıflar için yüz yüze eğitim hiç başlatılamadı.


Türkiye’de öğrenme yoksulluğu oranı yüzde 21,7 olup bu değer, 10-14 yaş arasındaki her beş çocuktan birinin ilkokulu bitirmiş olmasına rağmen basit bir metni okuyup anlamaktan uzak olduğunu göstermekte.

Kovid-19 kaynaklı okul kapanmaları nedeniyle nitelikli eğitim-öğretim ortamlarından mahrum kalan pek çok çocuğun bu durumdan daha da olumsuz etkilenmesi muhtemel.


Türkiye’de okulların bir eğitim öğretim yılının üçte ikisinde kapalı kalmasının 80 yıllık maliyeti, GSYH’de yaklaşık 3 trilyon dolar kayba karşılık gelmekte.

Kayıplar telafi edilmezse öğrenmenin sürekliliği sağlanamaz ve okul terkleri, öğrenciler arasındaki öğrenme farkları, çocuk işçiliği, çocuk evlilikleri, erken yaşta gebelik riski ve ekonomik kayıplar artar.