Emek Partisi Kocaeli İl Örgütü Dilovası’nda bir ev baskını ya da evcil hayvanın öldürülmesi iddiasıyla yerli ve mülteci halkın karşı karşıya getirilmesine dair yazılı açıklama gerçekleştirdi. Emek Partisi Kocaeli İl Başkanı Arzu Erkan imzalı açıklamada “Mültecileri dünyanın her yerinde kullan-at bir aparata dönüştüren bu sistem için birlikte mücadele çağrımızı büyütmek zorundayız.” İfadeleri yer aldı.

Açıklamanın tamamı şu şekilde;

Dilovasında yaşanan olaylar daha önce tanıklık ettiğimiz, bir ev baskını ya da evcil hayvanın öldürülmesi iddiasıyla yerli ve mülteci halkın karşı karşıya getirilmesi ile sonuçlanmıştır. Egemen siyasi dil, ayrıştırıcı, sorunların asıl kaynağı olarak mültecileri gösteren bir dili büyüttükçe benzer olayları sıklıkla yaşamamız muhtemel gözüküyor. Dolayısıyla kullanılan dilin, yükseltilmeye çalışılan göçmen düşmanlığının nelere sebep olacağı, pogromlara varan katliamlara kadar gideceği gerçeğini önce siyasiler bilmeli ve sorumluluğu almalıdır. Dilovası iktidar odaklarının her gün yeni rantlar devşirdiği, halkının ise yoksullukla boğuştuğu bir ilçedir. Aile akraba ilişkileriyle kayırmacılığı büyütenler bir yandan da mültecileri ucuza çalıştırarak, kayıt dışılığı büyütmekte sömürüyü derinleştirmektedir. Dilovası bölgesi bir yandan da seneler içerisinde büyük göçler veren bir ilçeye dönüşmüştür. Son iki yıldır binlerce Dilovalının Kanada ve ABD’ye göç etmesinin nedeni işsizlik, yoksulluktur. Aynı yoksulluk bugün nasıl Afganları, Suriyelileri Dilovası’nda ucuz işçi yapmışsa Dilovası’ndan göç edip Kanada’ya gidenleri de aynı ucuz işçiliğin bir parçası haline getirmektedir. Yoksulluğun da, savaşların da buna bağlı olarak göçlerin de sebebi kapitalizmdir. Mültecileri dünyanın her yerinde kullan-at bir aparata dönüştüren bu sistem için birlikte mücadele çağrımızı büyütmek zorundayız. Aksi takdirde, katliamlara varan, halkın içerisinde kin ve nefret tohumları eken bu düzen her gün yeni birilerini hedefe koymaktan çekinmeyecektir!

Bu sebeple Emek Partisi olarak sorunların çözümü için yapılması gerekenleri bir kez daha getiriyoruz;

On yılda birikmiş sorunlar bir günde çözülmez, çözülemez! Aksini iddia edenler ya da iktidara geldiklerinde Suriyelileri, mültecileri bir günde göndereceğini söyleyenler, popülist politikalarıyla sosyal fay hatlarının gerilmesine neden olmaktalar. Bu siyaset anlayışı yerli halkı mültecilere karşı kışkırtmakta, şoven saldırılara davetiye çıkarmaktadır. Türkiye’yi göçmen deposu haline getiren Geri Kabul Anlaşması ivedilikle iptal edilmelidir. Türkiye’den başka ülkelere gitmek isteyen mültecilere kapılar açılmalı, Avrupa devletleri mültecileri kendi ülkelerine kabul etmelidir. Geçiciliği kalıcı hale getiren “Geçici koruma” uygulamasına son verilmelidir. Çünkü Suriye göçünde olduğu gibi 10 yıllık “misafirlik” ya da geçicilik olmaz! On yıl Suriyeliler için mülteciliğe ve kademeli olarak vatandaşlığa geçiş için fazlasıyla yeter süredir. Elbette burada uluslararası hukukta bağıtlanan kriterler referans olmalı. Altyapı sağlanmadan, daha önce AKP’nin yaptığı gibi “bir gecede herkesi vatandaşlığa geçirme” vaatleri gerçekçi değildir. Örneğin savaş suçlarına bulaşmış kişiler bu kapsamın dışında tutulmak zorundadır. Suriye, Afganistan yahut geldiği ülkeye dönmek isteyen mülteciler için “güvenli geçiş yolları” açılmalıdır. Antiemperyalizm ve barış temelinde bunun siyasi ayağını öreceğiz. Geri dönüşte mülteciler için teminat ve uluslararası koruma şartı aranmalıdır. Kimse bu koşullar sağlanmadan ve mülteciler rıza göstermeden deport edilmemeli, kalanlar ve Türkiye’de doğanlar için bir arada yaşamın sosyal, kültürel alt yapısını hep birlikte oluşturmalıyız.

Mülteci işçiler çalışma iznine sahip olmalıdır. Böylece patronların mültecileri kayıt dışı ve ucuza çalıştırmasının önüne geçebiliriz. Yerli-göçmen işçi rekabetine ancak böyle sona erer. Çalışma izni bugünkü gibi patronların onayına tabi olmamalıdır. Fabrikalarda, atölyelerde gece dahil kaçak göçmen işçi çalıştırılmasına izin verilmemelidir. Patronlara bu konuda ağır yaptırımlar ve denetim gelmelidir. Mülteci ve göçmen işçilerin sendikalaşma ve örgütlenme hakkını birlikte savunmalıyız. Yerli ve mülteci işçiler düşük ücretle yarışmayacak, sosyal haklarda eşit biçimde ve insanca ücret alarak kardeşçe çalışmanın koşulları yaratılmalıdır. Ortak hak mücadelesi sınıf kardeşliğinin harcı olacak.